Ahmed Neylî Efendi (1084/ 1673–1674) tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası İstanbul kadılarından fazîlet sahibi bir zât olan Mirzâzâde Mehmed Efendi’dir. Bu yüzden Ahmed Neylî Mirzâzâde ünvanıyla tanınmaktadır. Tahsilini ciddi bir şekilde tamamladıktan sonra müderrrislik yoluna girmiş 1109/1697–98 tarihinden itibaren bir müddet ders vermekle meşgul olmuştur. Daha sonra kadılık mesleğine girmiş, 1129/1716–17 tarihinde İzmir, 1139/1726–27 tarihinde Mısır ve 1144/1731–32 tarihinde Mekke-i Mükerreme mevleviyetlerinde (yüksek kadılık) bulunmuştur. 1149/1736–37 tarihinde Anadolu kazaskeri olmuş ve 1150/1737-38’de bu görevinden azledilmiştir. Daha sonra 1154/1741–42 ile 1161/1748 tarihleri arasında Rumeli kazaskerlik vazifesi yapmış, daha zamanını doldurmadan hastalandığı için bu vazifeden 1161/1748 Rebîü’l-evvelî’nin yirmi dokuzunda istifâ edip, rebîü’l-âhirin on dokuzunda  (18 Nisan 1748) vefat etmiştir. Şeyhü’l-İslâm Âsım Efendi;

 

“ Mirzâzâde Ahmed Neylî

                                     Sahn-ı Firdevsi eyledi mesken”

(Mirzâzâde Ahmed Neylî

Cennet bahçesini mesken eyledi.)

 

beytini vefât tarihi olarak düşmüştür. Bu beyit mezar taşına nakşedilmiş değildir. Üsküdar’da Tunusbağı’ndan Selimiye’ye dönen caddenin sağ tarafında pederi yanında defnedilmiştir.

Neylî’nin çocuklarına (Neylî-zâde) denmiş, oğlu müderrislerden Mehmed Efendi, babasından bir sene sonra 1162/1748–49 tarihinde vefât edip yanına defnedilmiştir. Diğer bir oğlu ise Hamîd Mehmed Efendi olup kadılık görevlerinde bulunmuş, 1181/1767–68 tarihinde vefat etmiştir.

 

Şahsiyeti ve Edebî Kişiliği:

Muallim Nâcî, Ahmed Neylî Efendi hakkında şu bilgiyi verir:

 

“Şâirlerin âlimlerindendi, iktidârı nisbetinde şöhret bulamayan şâirlerimizden sayılır. Neylî önceki şâirlerimizin pek çoğuna tercih edilir. Nadiren yetişen şâirlerimizden sayılır. Halk dilinde dolaşan bazı meşhur beyitleri “Lâedrî”nin olmak üzere telakkî edilir. Şiirleri toplansa “Divançe” denilmeyecek kadar büyük bir kitap teşkil eder.

Tabiatı nâzik, güzel düşünür, münakkah söyler, sanatlı söyleyişe meyli ziyadece olduğu halde sözü câzibesiz düşmez. Zarîf konuşur, fikri bayatlamış kelimelerle ifadeden sakınır, lüzumsuz edâdan uzak dururdu.”

 

Muallim Nâcî az olmakla beraber bazı beyitlerinden dolayı onu İran mukallitliğine kaçmakla itham eder. Bununla beraber “Lâzım sana” redifinde söylenmiş olan gazellerin en güzellerinden birisinin Neylî’ninki olduğunu söyler. Ahmed Neylî Efendi de bunun farkında olacak ki, şu beyiti söylemiştir:

 

“ Çek inân-ı rahş-ı kilki geçmesün i’câzı da

                                     Arsa-i ma’nâda Neylî hem-inan lâzım sana”

(Neylî, kalem atının dizginini çek, i’câzı da geçmesin,

Mânâ arsasında sana atbaşı beraber olan arkadaş lâzım.)

 

Bir gazelinden Gülşenî tarîkatına müntesib olduğu anlaşılmaktadır. Vefâtına yakın şu beyti söylemiştir:

 

“ Gönlümi aldun ilâhî beni de al bâri

                                     Koyma gurbette gönülsüz bu ten-i bîmârı”

(İlâhî, gönlümü aldın bâri beni de al.

Bu hasta vücûdu gurbette koyma.)

 

Şiirlerinden örnekler vermek gerekirse akılda kalan mısralardan bâzıları şunlardır:

 

“Bir gün tükenir nâle-i bülbül Neylî

                                     Encâma irer mevsîm-i gül hâra da kalmaz.”

(Neylî, bir gün bülbülün inlemeleri kesilir,

Gül mevsimi sona erer dikene de kalmaz.)

 

“Gönül ağyâr içün incinme yâre

                                     Gül olmaz bâğ-ı âlemde dikensüz.”,

 

“Nedür cürmüm? Dimiş hûbâna Neylî

                                     Alan siz gönlümi hem virmeyen siz.”

 

“Şîrler değme kemend-efgene nahcîr olmaz.”

(Arslanlar değme avcı “kement-atıcı”ya av olmaz.)

 

“Ey gönül keşmekeş-i âlem içün çekme elem.”

(Ey gönül, dünya kavgası için elem çekme.)

 

Ne dil-rübûde olayduk, ne dil-rübâmız olaydı.”

(Ne gönlü kapılmış olaydık, ne gönül kapan sevgilimiz olaydı.)

 

Eserleri:

Eserlerine dâir bilgiler hakkında Şâirler Tezkiresinde (Fatin Tezkiresi); “Arabî ilimlere dâir haylice tasnîfât ve te’lîfâtı ve nice nice nefis kitaplara selîs ifâdeli hâşiyeleri ve fıkıh kitaplarına müteallık altmış adet hayrât-ı amîmetü’l-berekâtı” olduğu yazılıysa da isimleri zikredilmemiştir.